Ekranların Acemi Cadı’sı Merve Boluğur büyüdü, izleyici karşısına Kül ve Ateş'in deli dolu genç kızı Hayal olarak çıktı.
FOTOĞRAF ÇEKTİRİRKEN KENDİMDEN GEÇİYORUM
Objektife aşık gibi bakıyormuşum
Poz vermeyi, fotoğraf çektirmeyi çok seviyorsunuz. Hiç fotomodellik yapmayı düşündünüz mü?
- Fotoğraf verirken kendimden geçiyorum! Bir fotoğrafçı arkadaşım “Objektife aşık gibi bakıyorsun” demişti, gerçekten de öyle. Bir dönem fotomodellik yaptım. Fotoğrafçı arkadaşlarıma da bayıla bayıla modellik yapıyorum.
Boluğur, oyunculuğa genç yaşta başlamanın büyük avantaj olduğunu söyledi:
“Bu işe tam zamanında başladım. Ailemin desteği de ayaklarımın yere daha sağlam basmasını sağladı. Erken yaşta çalışmaya başlamak, insanı olgunlaştırıyor.”
Ekranların ‘Acemi Cadı’sı Merve Boluğur büyüdü, karşımıza “Kül ve Ateş”in deli dolu genç kızı Hayal olarak çıktı. Genç oyuncu ile yeni dizisini ve hakkında merak edilenleri konuştuk.
Uzun süredir sizi dizilerde görmüyorduk. Bu tercihin nedeni neydi?
- “Acemi Cadı”da iyi bir çıkış yakaladım. Devamında çok daha iyi bir projede yer almak istedim, o yüzden acele etmedim. Ayrıca canlandıracağım karakter de öncekinden farklı olmalıydı.
Çocukların ilgisinden sıkıldınız mı?
- Asla! “Acemi Cadı” benim ilk dizimdi. Özellikle çocuklar tarafından inanılmaz sevildi. Masalsı bir kahraman olmak her oyuncuya nasip olmaz.
Siz neler izliyorsunuz?
- Neler yapılıyor diye yeni başlayan dizilere göz atıyorum.
Bu mesleğe genç yaşta başlamak sizce bir avantaj mı?
- Evet... Tam zamanında başladığımı düşünüyorum. 19 yaşındaydım ilk kez kamera karşısına geçtiğimde. Daha erken olsaydı belki biraz bocalayabilirdim. Erken yaşta çalışmaya başlamanın insanı olgunlaştırdığını düşünüyorum.
KÜL VE ATEŞ’İ DÜŞÜNMEDEN KABUL ETTİM
Gelelim yeni diziniz “Kül ve Ateş”e... Bu dizini kadrosuna nasıl katıldınız?
- İlk dizi görüşmemi Tomris Hanım’la (Giritlioğlu) yapmıştım. Seneler sonra “Kül ve Ateş” dizisi için görüştük, beni unutmamış olmasından dolayı çok heye-canlandım. Zaten çalışmak istediğim insanların başında geliyordu. Hiç düşünmeden teklifi kabul ettim.
Canlandırdığınız Hayal karakteri nasıl biri?
- Hayal, çok eğlenceli bir karakter. Oynarken inanılmaz keyif alıyorum.
Antakya’da hayat nasıl gidiyor?
- Antakya gerçekten güzel bir yer. Özellikle kamera arkasındakilerle ve burada arkadaşlık ettiğim insanlarla çok güzel vakit geçiriyorum.
BİR OYUNCUYU YİNE BİR OYUNCU ANLAR
Sevgiliniz Tolgahan Sayışman, “Elveda Rumeli”nin Makedonya’daki setinde, siz ise Antakya’dasınız. Zor olmuyor mu sizin için?
- Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Özelimin bana kalması taraftarıyım.
İki oyuncunun ilişkisi zordur derler...
- Zor olduğunu düşünmüyorum. Bizimki normal saatlerde yapılan bir meslek değil, bu nedenle iş konusunda birbirinizi daha iyi anlıyorsunuz. Bence bir oyuncuyu yine bir oyuncu anlar...
Mesleğinizle ilgili “Yapmazsam, gözüm açık giderim” dediğiniz şeyler var mı?
- Serdar Akar’ın çektiği bir sinema filminde oynamak var.
Aşk zamansızdır
Oyunculuk, televizyon, güzellik, moda ve aşk... Bu beş kelime size ne ifade ediyor?
Oyunculuk: Nefes
Televizyon: Renkli
Güzellik: Doğallık
Moda: Ayna
Aşk: Zamansız
Bu Blogda Ara
25 Eylül 2011 Pazar
Hayalim Johnny Depp'le başrol
Şu sıralar dizilerin en beğenilen, en çok konuşulan oyuncularından biri Merve Boluğur. Reklamlarla başladığı kariyerinde önce sevimli bir cadıydı, şimdi de kırmızı rujlu Ayşegül karakteriyle seksi bir kadın olarak karşımızda..
Önce reklamlarda görmeye başladık sizi…
O zaman 18 yaşındaydım. Bir fotoğraf çekimine katıldım. Orada biriyle tanıştım, bana kartını verdi. Kartında bizim sokağın adresi yazıyordu. O zamana kadar bizim sokakta ajans olduğundan bile haberim yoktu. Aslında kafamda o tarz düşünceler de oluşmamıştı. Reklamlara böyle plansız başladım. Reklamlardan sonra da ‘Acemi Cadı’ başladı.
‘Acemi Cadı’da inanılmaz sevimli bir cadı görüyorduk. Şimdiyse güzel, hırslı ve seksi bir kadın görüyoruz. O zamandan bugüne sizde ne değişti?
Büyüdüm. 23 yaşında daha olgun bir kız var şimdi. Yaşadıklarınız size oyunculuk da dahil olmak üzere birtakım şeylerde daha yardımcı oluyor. Benim açımdan da bir geçiş dönemi oldu ve güzel oldu.
‘Acemi Cadı’da olduğunuz dönemde bir başka kanalda da başrolünde Sinem Kobal’ın yer aldığı ‘Selena’ vardı. O zamanlardaki rekabet bugün yerini rol arkadaşlığına bıraktı. Anlaşabiliyor musunuz?
Gayet iyi anlaşıyoruz. Sonuçta yaşıtız ve işimizi yapmaya çalışıyoruz. Gayet güzel gidiyor. Kafa olarak da uyuştuğum, anlaştığım biri Sinem.
Sizce dizideki hangi karakter Ayşegül’e yakışıyor?
Ayşegül’ün yanına Çetin karakter olarak daha çok uyuyor. ‘Zıt kutuplar birbirini çeker’ sözüne inanmıyorum. Daha çok birbirine yakın karakterlerin, normal hayatta daha uyumlu olacaklarını düşünüyorum. O yüzden Çetin sanırım Ayşegül’e en yakışan kişi olurdu.
Şu anda sadece ‘Küçük Sırlar’ mı var hayatınızda?
Evet. Zaten dizi dediğimiz şey de hepimizin çok iyi bildiği gibi, çok zamanımızı alıyor. Bu yüzden de başka işler yapmaya vakit kalmıyor.
Ayşegül karakteriyle birlikte büyük hayran kitleniz oluştu…
Güzel tepkiler alıyorum. Mutlu oluyorum. Bir zamanlar ağırlıklı olarak çocuk hayran kitlesi vardı hayatımda. Şimdi öyle değil. Gençlik dizisi olmasına rağmen sadece gençlere hitap ettiğini düşünmüyorum ‘Küçük Sırlar’ın. Daha geniş bir kitleye hitap ettik, dolayısıyla bunun bana dönüşü de daha büyük oldu.
Bu canlandırdığınız karakterle de alakalı…
Rolle de alakalı tabii. Ayşegül dişi ve renkli bir karakter olduğu için de çok beğenildi. Böylesine olumlu tepkiler almak çok güzel. Benim canlandırdığım rolde bu bir riskti. Kötü tepkiler de olabilirdi. Sonuçta yaptığım şeyden memnunum. Bunun geri dönüşünün olumlu yönde olması bana moral verdi.
Ayşegül’ün hırçınlığının sebebi ne peki?
Aslında sevgisizlikten kaynaklanan bir durum var. Hepimiz beklediğimiz sevgiyi alamadığımızda zaman zaman hırçınlaşırız. Kendi adıma sevgi dolu bir ailede büyüdüm. Her zaman üstüme titreyen bir ailem vardı. Ama Ayşegül bunu hiçbir zaman tatmamış. Babasının kim olduğunu bilmiyor, annesiyle hiçbir zaman sevgi üzerine kurulu bir ilişkisi olamamış, zor bir yaşam sürmüş. İnsanlar acılar yaşadıkça daha sert, hayata, insanlara daha hırçın davranmaya başlıyorlar. Çünkü sevgiyi nasıl alacaklarını bilmiyorlar. Nasıl bir şey olduğunu da bilmiyorlar sevginin. O yüzden hayata karşı tutumunuz biraz değişiyor. Bu hisler bizde de oluyor, Ayşegül’de nasıl olmasın? Hayata olan tutumu biraz daha sertleşiyor, biraz daha bir şeyleri alırken farklı davranıyor.
Sizde var mı bu sevgi hırçınlığı?
Hırçın olduğum söylenemez. Biraz inatçı ve asi taraflarım vardır; ama hırçın olduğumu söyleyemem. Daha naif bir tarafım da var çünkü. Hırçınım dersem kendime haksızlık etmiş olurum. Ayşegül’ün sevgisi bencilce. fazla ben-merkezci bir kadın. Ben öyle olduğumu düşünmüyorum. Hayat biraz da paylaşımlardan geçiyor. Hep ‘Ben ben ben’ derseniz, etrafınızda arkadaşınız kalmaz, ki Ayşegül’ün çok arkadaşı da yok. Var olanların nasıl arkadaşlar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla öyle bir hayat çok sağlıklı olmaz herhalde.
İlişkilerde de bencillik yok mudur?
Kesinlikle olmaması lazım. Biraz orta noktayı bulmak lazım ki, iki taraf da mutlu olsun.
Ayşegül karakterini canlandırırken sizi en çok ne zorladı?
Ayşegül kadar hırslı ya da ben-merkezci olmadığım için, o taraflarını öne çıkartmak beni biraz zorladı.
Oyunculuk kariyerinizle ilgili en büyük hedefiniz nedir?
Farklı farklı karakterleri canlandırmak istiyorum. Böylece işimde kendimi ispatlayabileceğim en üst noktaya kadar gelmek, en büyük hedefim.
Kimle başrolü paylaşmak isterdiniz?
Johnny Depp gerçekten başarılı bir aktör. Onunla başrolü paylaşmak isterdim.
Önce reklamlarda görmeye başladık sizi…
O zaman 18 yaşındaydım. Bir fotoğraf çekimine katıldım. Orada biriyle tanıştım, bana kartını verdi. Kartında bizim sokağın adresi yazıyordu. O zamana kadar bizim sokakta ajans olduğundan bile haberim yoktu. Aslında kafamda o tarz düşünceler de oluşmamıştı. Reklamlara böyle plansız başladım. Reklamlardan sonra da ‘Acemi Cadı’ başladı.
‘Acemi Cadı’da inanılmaz sevimli bir cadı görüyorduk. Şimdiyse güzel, hırslı ve seksi bir kadın görüyoruz. O zamandan bugüne sizde ne değişti?
Büyüdüm. 23 yaşında daha olgun bir kız var şimdi. Yaşadıklarınız size oyunculuk da dahil olmak üzere birtakım şeylerde daha yardımcı oluyor. Benim açımdan da bir geçiş dönemi oldu ve güzel oldu.
‘Acemi Cadı’da olduğunuz dönemde bir başka kanalda da başrolünde Sinem Kobal’ın yer aldığı ‘Selena’ vardı. O zamanlardaki rekabet bugün yerini rol arkadaşlığına bıraktı. Anlaşabiliyor musunuz?
Gayet iyi anlaşıyoruz. Sonuçta yaşıtız ve işimizi yapmaya çalışıyoruz. Gayet güzel gidiyor. Kafa olarak da uyuştuğum, anlaştığım biri Sinem.
Sizce dizideki hangi karakter Ayşegül’e yakışıyor?
Ayşegül’ün yanına Çetin karakter olarak daha çok uyuyor. ‘Zıt kutuplar birbirini çeker’ sözüne inanmıyorum. Daha çok birbirine yakın karakterlerin, normal hayatta daha uyumlu olacaklarını düşünüyorum. O yüzden Çetin sanırım Ayşegül’e en yakışan kişi olurdu.
Şu anda sadece ‘Küçük Sırlar’ mı var hayatınızda?
Evet. Zaten dizi dediğimiz şey de hepimizin çok iyi bildiği gibi, çok zamanımızı alıyor. Bu yüzden de başka işler yapmaya vakit kalmıyor.
Ayşegül karakteriyle birlikte büyük hayran kitleniz oluştu…
Güzel tepkiler alıyorum. Mutlu oluyorum. Bir zamanlar ağırlıklı olarak çocuk hayran kitlesi vardı hayatımda. Şimdi öyle değil. Gençlik dizisi olmasına rağmen sadece gençlere hitap ettiğini düşünmüyorum ‘Küçük Sırlar’ın. Daha geniş bir kitleye hitap ettik, dolayısıyla bunun bana dönüşü de daha büyük oldu.
Bu canlandırdığınız karakterle de alakalı…
Rolle de alakalı tabii. Ayşegül dişi ve renkli bir karakter olduğu için de çok beğenildi. Böylesine olumlu tepkiler almak çok güzel. Benim canlandırdığım rolde bu bir riskti. Kötü tepkiler de olabilirdi. Sonuçta yaptığım şeyden memnunum. Bunun geri dönüşünün olumlu yönde olması bana moral verdi.
Ayşegül’ün hırçınlığının sebebi ne peki?
Aslında sevgisizlikten kaynaklanan bir durum var. Hepimiz beklediğimiz sevgiyi alamadığımızda zaman zaman hırçınlaşırız. Kendi adıma sevgi dolu bir ailede büyüdüm. Her zaman üstüme titreyen bir ailem vardı. Ama Ayşegül bunu hiçbir zaman tatmamış. Babasının kim olduğunu bilmiyor, annesiyle hiçbir zaman sevgi üzerine kurulu bir ilişkisi olamamış, zor bir yaşam sürmüş. İnsanlar acılar yaşadıkça daha sert, hayata, insanlara daha hırçın davranmaya başlıyorlar. Çünkü sevgiyi nasıl alacaklarını bilmiyorlar. Nasıl bir şey olduğunu da bilmiyorlar sevginin. O yüzden hayata karşı tutumunuz biraz değişiyor. Bu hisler bizde de oluyor, Ayşegül’de nasıl olmasın? Hayata olan tutumu biraz daha sertleşiyor, biraz daha bir şeyleri alırken farklı davranıyor.
Sizde var mı bu sevgi hırçınlığı?
Hırçın olduğum söylenemez. Biraz inatçı ve asi taraflarım vardır; ama hırçın olduğumu söyleyemem. Daha naif bir tarafım da var çünkü. Hırçınım dersem kendime haksızlık etmiş olurum. Ayşegül’ün sevgisi bencilce. fazla ben-merkezci bir kadın. Ben öyle olduğumu düşünmüyorum. Hayat biraz da paylaşımlardan geçiyor. Hep ‘Ben ben ben’ derseniz, etrafınızda arkadaşınız kalmaz, ki Ayşegül’ün çok arkadaşı da yok. Var olanların nasıl arkadaşlar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla öyle bir hayat çok sağlıklı olmaz herhalde.
İlişkilerde de bencillik yok mudur?
Kesinlikle olmaması lazım. Biraz orta noktayı bulmak lazım ki, iki taraf da mutlu olsun.
Ayşegül karakterini canlandırırken sizi en çok ne zorladı?
Ayşegül kadar hırslı ya da ben-merkezci olmadığım için, o taraflarını öne çıkartmak beni biraz zorladı.
Oyunculuk kariyerinizle ilgili en büyük hedefiniz nedir?
Farklı farklı karakterleri canlandırmak istiyorum. Böylece işimde kendimi ispatlayabileceğim en üst noktaya kadar gelmek, en büyük hedefim.
Kimle başrolü paylaşmak isterdiniz?
Johnny Depp gerçekten başarılı bir aktör. Onunla başrolü paylaşmak isterdim.
Yeşilçam'da ikincil kalan'kötülük',beyazcamda öne çıkmayı başarabiliyor.Merve Boluğur bunun en çekici örneğİ
Suzan Avcı gençliğimizin unutulmazıydı. Bir dişi vamp, müthiş bir ‘femme fatale’… Ama onu hiçbir filmde başrolde hatırlamıyorum. ‘Kötü-ölümcül’ bir kadın için başrol, düşünülebilecek bir şey değildi anlaşılan 1960’lı 70’li yılların Türkiye’sinde…
Zaman her şeyi nasıl da değiştirdi! Yeşilçam’da hep ikincil kalan ‘dişil kötülük’, beyazcamda öne çıkmayı başarabiliyor. ‘Küçük Sırlar’ın ‘Ayşegül’ü (Merve Boluğur) bunun en tipik, şirin ve çekici örneği…
‘Küçük Sırlar’ klişe tanımıyla bir gençlik dizisi… Ama bir gençlik dizisinden çok daha fazla bir şey… Masumiyetini alabildiğine yitirmiş bir ‘gençlik hali’ni olumluyor. Dünyada olduğu gibi, görsel kültür Türkiye’sinde de gençliğin geçer akçeliğini aksettiriyor. İktidarın taşıyıcısının artık tecrübeden çok ‘tazelik’ olduğunu düşünmeye çağırıyor.
Türkiye bu diziyi pekâlâ kaldırdı
‘Gossip Girl’ formatını Türkiye ortamına bu diziyle uyarlamaya niyetlenenler önceleri ciddi bir risk kaygısına kaptırmış olabilirler kendilerini. Ama Türkiye bu diziyi pekâlâ kaldırdı. Üstelik daha da fazlasını yaptı. Dizinin gidişatına yön tayin edenlerin her şeye rağmen ‘iyi’yi (Sinem Kobal’ın canlandırdığı ‘Su’ ile) başrol yapma tercihi zamanla kendiliğinden bir akış içinde dönüşüme uğradı. Kötü kız ‘Ayşegül’ ağır ama sağlam adımlarla, tabii Merve Boluğur’un hiç göz ardı edilemeyecek oyunculuk performansıyla tahta oturdu. Haklı olarak Merve de Sinem’le aynı ücreti talep etme noktasına geldi. Daha fazlasını da isteyecektir ve hakkıdır. Halkın gözü ‘Ayşegül’ü tuttu denilebilir. Daha inandırıcı bir ‘kültürel temsil’ olduğundan diye düşünmek mümkün. Rekabet, yarışma ve çekişmenin ‘etik değer’ haline geldiği bir memlekette ‘femme fatale’ ön plana çıktı.
Ayşegül ‘mutlak kötü’ değil
Şu da var: ‘Ayşegül’, Suzan Avcı’nın canlandırdığı hemen tüm rollerde olduğunun aksine ‘ak-kara’ karşıtlığı içerisinde kurgulanmış bir ‘mutlak kötü’ de değil. Zaman, o naif Yeşilçam filmlerini izlediğimiz ‘içe kapalı’ dönemlerdeki tepeden tırnağa iyilik ve kötülük tiplemelerini kaldıramayacak kadar dışa dönük, tempolu ve karmaşık artık. Kötüden iyiye, iyiden kötüye geçişlilik ve gelgitlere herkes aşina ve alışık…
O yüzden de Ayşegül, ‘iyicil’ yanı da bize sık sık hatırlatılan bir ‘kötü’… Suzan Avcı’dan hep nefret etmemiz istendi. ‘Ayşegül’ü ise tüm kötülüğüyle sevmemiz isteniyor. Merve Boluğur’un ‘casting’ sıralamasında yükselişi, bu isteğe toplumca olumlu karşılık verdiğimizin kanıtı…
Ah Suzan Avcı ah! Yanlış zamanda gelmişsin dünyaya!..
Zaman her şeyi nasıl da değiştirdi! Yeşilçam’da hep ikincil kalan ‘dişil kötülük’, beyazcamda öne çıkmayı başarabiliyor. ‘Küçük Sırlar’ın ‘Ayşegül’ü (Merve Boluğur) bunun en tipik, şirin ve çekici örneği…
‘Küçük Sırlar’ klişe tanımıyla bir gençlik dizisi… Ama bir gençlik dizisinden çok daha fazla bir şey… Masumiyetini alabildiğine yitirmiş bir ‘gençlik hali’ni olumluyor. Dünyada olduğu gibi, görsel kültür Türkiye’sinde de gençliğin geçer akçeliğini aksettiriyor. İktidarın taşıyıcısının artık tecrübeden çok ‘tazelik’ olduğunu düşünmeye çağırıyor.
Türkiye bu diziyi pekâlâ kaldırdı
‘Gossip Girl’ formatını Türkiye ortamına bu diziyle uyarlamaya niyetlenenler önceleri ciddi bir risk kaygısına kaptırmış olabilirler kendilerini. Ama Türkiye bu diziyi pekâlâ kaldırdı. Üstelik daha da fazlasını yaptı. Dizinin gidişatına yön tayin edenlerin her şeye rağmen ‘iyi’yi (Sinem Kobal’ın canlandırdığı ‘Su’ ile) başrol yapma tercihi zamanla kendiliğinden bir akış içinde dönüşüme uğradı. Kötü kız ‘Ayşegül’ ağır ama sağlam adımlarla, tabii Merve Boluğur’un hiç göz ardı edilemeyecek oyunculuk performansıyla tahta oturdu. Haklı olarak Merve de Sinem’le aynı ücreti talep etme noktasına geldi. Daha fazlasını da isteyecektir ve hakkıdır. Halkın gözü ‘Ayşegül’ü tuttu denilebilir. Daha inandırıcı bir ‘kültürel temsil’ olduğundan diye düşünmek mümkün. Rekabet, yarışma ve çekişmenin ‘etik değer’ haline geldiği bir memlekette ‘femme fatale’ ön plana çıktı.
Ayşegül ‘mutlak kötü’ değil
Şu da var: ‘Ayşegül’, Suzan Avcı’nın canlandırdığı hemen tüm rollerde olduğunun aksine ‘ak-kara’ karşıtlığı içerisinde kurgulanmış bir ‘mutlak kötü’ de değil. Zaman, o naif Yeşilçam filmlerini izlediğimiz ‘içe kapalı’ dönemlerdeki tepeden tırnağa iyilik ve kötülük tiplemelerini kaldıramayacak kadar dışa dönük, tempolu ve karmaşık artık. Kötüden iyiye, iyiden kötüye geçişlilik ve gelgitlere herkes aşina ve alışık…
O yüzden de Ayşegül, ‘iyicil’ yanı da bize sık sık hatırlatılan bir ‘kötü’… Suzan Avcı’dan hep nefret etmemiz istendi. ‘Ayşegül’ü ise tüm kötülüğüyle sevmemiz isteniyor. Merve Boluğur’un ‘casting’ sıralamasında yükselişi, bu isteğe toplumca olumlu karşılık verdiğimizin kanıtı…
Ah Suzan Avcı ah! Yanlış zamanda gelmişsin dünyaya!..
11 Eylül 2011 Pazar
3 Eylül 2011 Cumartesi
Seni Seviyorum, Çünkü;
Seni Seviyorum, Çünkü;
Her sabah kalktığımda yaşamak için tek nedenim, sen varsın ...
Fakat seni sevmek için binlerce nedenim var ...
... Seni Seviyorum, Çünkü;
Bu siyah beyaz dünyada tek renk sensin,
Bir ressamın fırçasından çıkmış gibi ...
Ama alalade bir renk değil,
Gökkuşağının her tonunu gölgede bırakan bir renk ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Seni Sevmekten başka bir şey gelmiyor içimden ...
O kadar doğal ki bu duygu ruhumun derinliklerinde,
Sanki doğduğumdan beri var ...
Sadece ortaya çıkmak için seni bekliyordu ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Sensiz bir yaşamı artık düşünemiyorum ...
Sensiz bu kuru dünyada yaşamaktansa,
ölümün soğuk nefesini öpmeyi
bir daha hiç seni görmemektense hayata arkamı dönmeyi
tercih ederim ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Ne zaman bir aşk şiiri duysam, mısralardan sen akıyorsun ...
Ne zaman eski bir şarkı gelse kulağıma,
Gitar telleri arasından süzülen notalar, seni getiriyor bana .
Seni Seviyorum, Çünkü;
Sen hep benimlesin ...
Gözümü kapatmam yeterli seni görmem için ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Tanrı çiçekleri yaratırken seni de onlarla beraber yaratmış ...
Papatyadan güzel,
Zambaktan asil,
Manolyadan tatlı,
Gülden daha güzel kokulu ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Güzelliğine melekler imreniyorlar ...
Dünyada ise,
Ölümlüler arasında galiba bir tek benim gibi bir iki şanslı
Onu farkedebiliyor ..
Seni Seviyorum, Çünkü;
Ölene kadar, yok olana kadar seninle olsam,
Bu herhalde bir ceza gibi gelir,
Daha çok senle olamadığım için ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Senin tarafından Sevilme fikri bile bir insanı hayatı boyunca
mutlu edebilecek kadar güzel ve asil ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Senin gülümsemen güneşin doğuşu gibi,
İnsana her şeyi unutturuyor,
Sadece seyredip tadına varma hissi uyandırıyor ..
Her sabah kalktığımda yaşamak için tek nedenim, sen varsın ...
Fakat seni sevmek için binlerce nedenim var ...
... Seni Seviyorum, Çünkü;
Bu siyah beyaz dünyada tek renk sensin,
Bir ressamın fırçasından çıkmış gibi ...
Ama alalade bir renk değil,
Gökkuşağının her tonunu gölgede bırakan bir renk ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Seni Sevmekten başka bir şey gelmiyor içimden ...
O kadar doğal ki bu duygu ruhumun derinliklerinde,
Sanki doğduğumdan beri var ...
Sadece ortaya çıkmak için seni bekliyordu ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Sensiz bir yaşamı artık düşünemiyorum ...
Sensiz bu kuru dünyada yaşamaktansa,
ölümün soğuk nefesini öpmeyi
bir daha hiç seni görmemektense hayata arkamı dönmeyi
tercih ederim ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Ne zaman bir aşk şiiri duysam, mısralardan sen akıyorsun ...
Ne zaman eski bir şarkı gelse kulağıma,
Gitar telleri arasından süzülen notalar, seni getiriyor bana .
Seni Seviyorum, Çünkü;
Sen hep benimlesin ...
Gözümü kapatmam yeterli seni görmem için ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Tanrı çiçekleri yaratırken seni de onlarla beraber yaratmış ...
Papatyadan güzel,
Zambaktan asil,
Manolyadan tatlı,
Gülden daha güzel kokulu ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Güzelliğine melekler imreniyorlar ...
Dünyada ise,
Ölümlüler arasında galiba bir tek benim gibi bir iki şanslı
Onu farkedebiliyor ..
Seni Seviyorum, Çünkü;
Ölene kadar, yok olana kadar seninle olsam,
Bu herhalde bir ceza gibi gelir,
Daha çok senle olamadığım için ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Senin tarafından Sevilme fikri bile bir insanı hayatı boyunca
mutlu edebilecek kadar güzel ve asil ...
Seni Seviyorum, Çünkü;
Senin gülümsemen güneşin doğuşu gibi,
İnsana her şeyi unutturuyor,
Sadece seyredip tadına varma hissi uyandırıyor ..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)